"Zihinsel engelli" evet. Küçük kızım için okulda konan üçüncü tanı buydu. Onu uygun bir okula yollamamı, normal okullarda zorlamamamı söyledi birinci sınıftaki ilk öğretmeni. Bugün sorsanız, inkâr edeceğinden eminim. Konuşma ikimizin arasındaydı ve aramızda her ne geçtiyse sonradan hep inkâr etmişti. Ama ona kızmıyorum. Belli ki onun da sorunları vardı. Hem de çok sorunluydu. Bir tercih şansım olsaydı, ilk kez öğretmenliğe başladığı o sene sürekli yalan söylemesi ile ünlenen o sözde "başarılı ve sosyal" genç bayan öğretmen yerine adeta "doğrucu davut" denilebilecek "asosyal ve başarısız" kızımı tercih ederim. Bunu kızım olduğu için yazmadığımdan emin olabilirsiniz.
Sonuçta o gün kıyamet koptu. Öfkesini pek de kontrol edemeyen ben, bir yandan ağlayıp bağırırken, diğer yandan kızımı kolundan tuttuğum gibi okul müdürünün odasına yürüdüm. Gökçe de ağlıyordu, çünkü öğretmenle olan tartışmamızın son kısmında yanımıza gelmiş, onun "alın kızınızı benim sınıfımdan, istemiyorum sizin çocuğunuzu!" şeklindeki bağırışlarını duymuştu. Gökçe ise öğretmeninin bu sözlerine rağmen onun bacaklarına sarılmış, "öğretmenim, seni çok seviyorum, lütfen beni atma, anne, öğretmenimden ayrılmak istemiyorum" şeklinde adeta sayıklayarak ağlamaya başlamıştı. Fakat onun bu yalvarışlarına rağmen öğretmen duygusuz, ruhsuz ve buz gibi donuk, soğuk bir tavırla çocuğu kolundan çekerek sanki bir böcekmiş gibi silkeleyip kenara savurduktan sonra sınıfa yürümüştü.
Ana-kız ağlayarak müdürün odasına ulaştığımızda, adamcağız hemen ayağa fırlayıp bizi içeri aldı ve koltuklara oturttu. Önce sakinleştirmeye çalıştı. Sonra Gökçe'ye meyve suyu söyledi, bana çay vs. Kendi koltuğuna oturup ne olduğunu sordu. Ağlamaya devam ederken anlatmaya başladım. "Bu okulda büyük bir sorun var hocam, daha 5-6 yaşındaki bir kız çocuğu, ana sınıfından itibaren okulun başbelası ilan edildi. Kime ne zararı oldu kızımın? Benim bildiğim, ortaokul veya lisede bazı saldırgan erkek çocuklar bu derece sorunlu kabul edilir. Küçücük bir kız için bir eğitim politikası belirleyemediler. Önce otistik, sonra şizofren, şimdi de zihinsel engelli diyorlar. Oysa bu çocuk çok akıllıdır! İlköğretim zorunludur ve çocuğumun yasal hakları var. Bu şekilde sınıftan sınıfa atılıp durulamaz! Öğretmeninizi şikayet edeceğim!"
Müdür gülümseyip bir kağıt uzatırken aynen şunu söyledi: "Ben senin kızı biliyorum, bazen teneffüslerde bahçeye çıktığında izliyorum. Doğru diyorsun, o hepsinden akıllı. Dilekçeni hemen yaz, öğretmeni okuldan göndereyim."
Bu sözleri duyduğum anda yaşadığım şaşkınlığı takdir edersiniz. Duraladım, biran ne diyeceğimi bilemedim. Sonra düşündüm ve şikayet etmekten vazgeçtim. Şunu anladım ki, bir yetkili size haklılığınızı hemen teslim ediyorsa, işi uzatmayı gereksiz buluveriyorsunuz. İşte insiyatif kullanan akıllı yetkili budur. Bu müdür gibi biridir ki o adam, Gökçe'nin hayatını olumlu yönde değiştiren yetkili olarak onun kişisel tarihine geçmiştir.
Müdürümüz biraz daha sohbet etmemizden sonra ve Gökçe'nin de tamamen yatışması ile bana dönüp "Şimdi sizi bir öğretmene götüreceğim. Bana güven. Bu çocuk artık bende. Gözün arkada kalmasın" deyip onun kolundan tuttu ve birinci sınıfların koridoruna yürüdü. Bir sınıfın kapısında durduk. Sınıfın orta yaşlı erkek öğretmeni kapıda bizi gördüğünde müdüre bakıp, "ama yeter artık, yüküm ağır zaten" şeklinde sözlerle itiraz etti. O anda yine dünya başıma yıkılıverdi. Anlamıştım ki, küçücük kızım diğer öğretmenler arasında da ün yapmıştı ve hiç kimse onu istemiyordu. Müdürümüz kararlı bir ses tonu ile "bu çocuğu alacaksın ve gereğini yapacaksın" dedi. "Tamam ama, siz de bir doktora götürün" dedi bana endişeli gözlerle bakan öğretmen. Yine gözlerim dolmuştu. "Götüreceğim hocam ama lütfen bize yardım edin".
İnanamıyordum. İlkokul birinci sınıftaki çocuğumu sınıfına kabul etmesi için resmen bir öğretmene yalvarır hale gelmiştim. Kalbim çok kırıktı ve inanıyorum ki tüm o konuşmaları dinlemekte olan Gökçe'nin durumu benden daha kötüydü. Sonuçta sınıfa girdi ve kapı kapandı. Müdüre teşekkür edip evin yolunu tuttum. Yolda özel okul seçeneğini düşünmeye başlamıştım. İlkokuldaki bir çocuk için özel okullara para vermenin anlamsızlığına inanırdım ama artık bunun gerekli olduğunu hissediyordum. Eve ulaştığımda kararlıydım. Birinci sınıfı atlattıktan sonra, ertesi yıl bir özel okula yollayacaktım. Fakat ilk anda gösterdiği o tepki nedeniyle içten içe kızdığım bu erkek öğretmeni daha sonra anladım. Adamcağızın sınıfında bir yürüme engelli çocuk, bir hemofilili çocuk ve ana sınıfında sorunlu olduğu tespit edilen tüm çocuklar vardı. Birinci sınıflardaki tek erkek öğretmendi ve rahatına düşkün bayan öğretmenler öğrenci seçip, uğraşmak istemedikleri çocukları hep onun sınıfına yolluyorlardı. Öğretmenimiz, özellikle teneffüslerde sürekli hemofilili çocuğu takip ediyor ve bir yere çarpıp düşmesi gibi durumlarda morarması olduğunda hemen iğnesini yapıyordu. Bir keresinde onun çocuğun iğnesini yapmaya çalıştığına tanık olduğumda, önyargılı davrandığımı anlayıp büyük bir suçluluk duydum. Onun işi belli ki çok daha zordu. Dolayısı ile öğretmenle didişme işinden tamamen vazgeçtim ve sadece kızıma odaklandım. (Devam edeceğim...)