20 Şubat 2016 Cumartesi

Zihinsel engelli mi, Albert Einstein mı? (1)

Blogu açtığım zaman düzenli yazacağıma dair kendime söz vermiştim. Ancak maalesef planlarınız her zaman uygulanma olanağı bulamıyor. Yaşamın keşmekeşinin beni alıp götürdüğü bir dönem sonrası, yeni bir kararlılıkla işte şimdi tekrar yazmaya başlıyorum.

Bu yazı aslında çok az sayıda çocuğu ve aileyi ilgilendiriyor. Çünkü çok az sayıda çocuk için "acaba zihinsel engelli mi, yoksa dahi mi?" denir. Fakat az da olsalar, onlar aramızda ve anlaşılmayı bekliyorlar.

Kâbus Gökçe'nin ana sınıfına başlaması ile başladı. Gerçi daha önce arasıra yollamak zorunda kaldığımız kreşlerde de yoğun sorunlar bildirilmişti. Fakat ana sınıfı ile durum gerçekten korkunç bir hâl aldı. Hatta, ana sınıfının daha ikinci gününden itibaren...

Gökçe'nin elinden tutup okulun bahçesine giriş yaptığım anda bana sorduğu ilk soru, yaklaşmakta olan fırtınanın habercisi gibiydi. "Bu okulun laboyatuvayı neyede?"

Okul Devlet okuluydu ve aslında özel okul da olsa farketmezdi ki, ana sınıfı için bir laboratuvarı yoktu. Gökçe'ye okulun bir laboratuvarının olduğunu ama yeni başlayanların henüz laboratuvara alınmadığını, zamanla girebileceğini söyleyerek onu geçiştirdim. Pek de ikna olmamış gibiydi. Ertesi gün ise kıyamet kopmuştu bile. Okuldan arandık, gidip çocuğumuzu almamız söylendi. Adeta koşarak okula gittim. Gökçe ana sınıfı koridorunun ortasında küskün oturuyordu. Öğretmenle konuşmaya başladım ve sorunun ne olduğunu sordum.

- Hiç, şarkı öğretiyordum, söylemediği gibi ellerini masaya vurarak diğer çocukların söylemesini de engellemeye çalışıyordu. Neden söylemediğini ve söyletmek istemediğini sordum, "çünkü bu şarkı çok saçma" dedi. Ona artık okulda olduğunu, öğretmeni olarak söylediğim şeyleri yapması gerektiğini, şarkıya saçma diyemeyeceğini söyledim, sinirlenip bana saldırdı.
-Nasıl olur? Gökçe saldırgan bir çocuk değildir?
-Çocuğunuz çok saldırgan, yardımcıya da saldırdı. Üstelik başını duvarlara vurmaya kalktı, göz teması da kurmuyor. Bir doktora götürün, otistik olabilir.
-Ne? Ama Gökçe çok neşeli, esprili, girişken, konuşkan ve zeki bir çocuktur hocam?
-Bakın çocuğunuz problemli. Bir doktora götürün.
-Tamam götürürüm ama siz de ilgilenseniz daha doğru olmaz mı? Sınıftan atmak çözüm mü?
-Uğraşmam gereken bir sürü çocuk var hanımefendi. Sizin çocuğunuz tek değil. Bir doktora götürün, ben yapamam sizin çocuğunuzla.

Sonuçta öğretmenle uzlaşamadık. Ertesi gün Gökçe başka sınıfa gönderilmişti. Daha tecrübeli(!), sorunlu çocukların yüklendiği ileri yaşta bir bayan öğretmene. Bu duruma hiç sesimi çıkarmadım. Çünkü o sırada Gökçe ile iletişim kurmak konusunda gayretli bir öğretmenin daha iyi olacağını düşünmüştüm. Diğer öğretmenin bunu yapmaya kesinlikle niyetinin olmadığını anlamıştım ve zorlamanın bir anlamı yoktu. O denli bezgin bir öğretmene Gökçe'nin neredeyse bebekken dinlediği masallara da "bu masal çok saçma, biy kuyt yedi keçi yavyusunu yiyemez" dediğini anlatmaya çalışmanın da...

Yeni öğretmen ise Gökçe ile iletişim kurmanın tersine, onu umursamayan bir tavır içine girmişti. Hiç ilgilenmemeyi ve kendi haline bırakmayı tercih etmişti. Yani belliydi ki, onun öğretmenlik tecrübesi sorunlu çocukları yok saymak gibi bir yöntem bulmuş olmasındaydı.

Gökçe ise daha ikinci gün yaşanan o sorun nedeniyle öğretmenden, okuldan, hatta yaşamdan nefret ettiğini söylemişti ve bunu duyduğumda onun okul hayatının daha ikinci gününden itibaren onarılmaz bir şekilde zedelendiğini hissetmiştim. Bir yanım çok acımıştı.

Ana sınıfının sonuna geldiğimizde öğretmenimiz Gökçe'nin o yıl birinci sınıfa başlatılmasının iyi olmayabileceğini söyledi. Bu tür konularda takıntılı olmadığım için "siz öyle diyorsanız öyle olsun" dedim. Fakat ben bu şekilde tepkisizce kabullenince fikrini değiştirdi ve "birinci sınıfa başlatmayıp ana sınıfını tekrar ettirmek de onun psikolojisini bozabilir, başlasın bence ama siz çocuğunuzu mutlaka bir doktora götürün, "şizofren" olabilir" dedi. İlkokul değil, mübarek tıp merkezi kızıma otizmden sonra ikinci teşhisi de koymuştu yani: Şizofreni.

Bu şekilde daha beş yaşında öğretmenlerinden otizm ve şizofreni teşhisleri almış olan kızımla o yaz neşeli bir tatil geçirdik. Okul olmadığında herkesin çok sevimli, tatlı ve akıllı bulduğu kızım, çevresine neşe saçarak ve neşeyi paylaşarak dolu dolu bir üç ay geçirdi. Onu o şekilde izledikçe, birinci sınıfta biraz olsun alışacağını, her şeyin düzeleceğini umut etmeye başladım. Fakat ne yazık ki okul açıldıktan sonra bir-iki hafta içinde kâbusun devam ettiğini ve edeceğini anladım. Yine bir bayan öğretmen, ama bu kez oldukça genç biri, ilk ayın sonunda üçüncü teşhisi koydu: Zihinsel engelli... (Devam edeceğim)